A. GİRİŞ
Kural olarak borç ilişkisinden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde cezai sorumluluğun olmaması esas olup, bu düşünce çerçevesinde çekle ilgili cezai sorumluluğa ilişkin düzenlemeler kaldırılmıştır. Fakat İcra İflas Kanunu’nda bulunan ve tazyik hapsini öngören bazı düzenlemeler hala devam etmekte olup, ödeme borcunu yerine getirmeyen borçlunun üç aya kadar tazyik hapsini öngören İİK.m. 340 da bunlardan biridir. Maddede “111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez” denilerek tazyik hapsinin şartları ve azami sınırı açıklanmıştır.
Yazımızda İİK.m.340’ın uygulanabilme şartları ve konuyla ilgili Yargıtay kararlarına değinilecek, konu uygulama açısından daha somut olarak incelenmeye çalışılacaktır.
B. SUÇUN UNSURLARI
a. Suçun Maddi Unsurları
aa. Geçerli ve Kesinleşmiş Bir İcra Takibinin Mevcut Olması
Borçlunun borç ödeme taahhüdünün ihlali sebebiyle cezalandırılabilmesi için öncelikli koşullardan biri geçerli ve kesinleşmiş bir ödeme emrinin olmasıdır1. Yani usulüne uygun olarak hazırlanmış bir ödeme emri olmalı ve bu ödeme emri borçluya tebliğ edilmiş ve kesinleşmiş olmalıdır2. Bu koşul gerçekleşmeden alınan taahhütten dolayı borçlunun veya kefil olarak taahhütte bulunan kimsenin cezalandırılmaları mümkün olmayacaktır. Borçlunun icradaki borcuna kefil olup taahhütte bulunan kefile de usule uygun ödeme emri tebliğ edilmeli ve takip kesinleştirilmelidir. Aksi halde İİK.m.340’ın uygulanması mümkün olmayacaktır. Konuyla ilgili Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2003/9862 Esas, 2003/11120 Karar ve 15.12.2003 tarihli kararında “ Borçlu sanığın icra kefili olduğu ve sanığa icra emri tebliğ edilmediği için icra takibinin kesinleşmediği ve yapılan taahhüdün de borcun tamamını kapsamadığı, bu nedenle atılı suçun oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı
biçimde mahkûmiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirmiş“diyerek kefilin sorumluluğu için geçerli ve kesinleşmiş bir ödeme emrinin varlığı aranmıştır3.
Alacaklı tarafından yapılan takibe dayanılarak borçluya ödeme emri gönderilir. Ödeme emrinin tebliği ile birlikte borçlu hemen borçlu sıfatını kazanmaz. Bunun için ödeme emrine itiraz edilmemiş ya da itiraz edilmişse de bu itirazın kaldırılarak ya da iptal edilerek kesinleştirilmiş olması gerekir4. Bu sebeple kesinleşmemiş bir ödeme emrinden önce borçlu ya da kefili tarafından verilen taahhüt İİK.m.340 çerçevesinde bir sorumluluk doğurmayacaktır.
ab. Borç Ödeme Taahhüdünde Bulunulması
Taahhüdü ihlal suçunun oluşabilmesi için borçlu tarafından bulunulan bir taahhüdün olması ve taahhüde bağlı olarak icra müdürünce hazırlanmış bir ödeme planının olması gerekmektedir. Taahhüt ile borçlu ya kanunda belirtilen şartlar( m.111/1-2) çerçevesinde tek taraflı olarak ya da alacaklının rızasına bağlı olarak(m.78/2 ve 111/3) yine kanudaki sınırlar çerçevesinde kararlaştırılan çerçevede ödemede bulunmayı taahhüt eder5.
aba. Alacaklının Rızasına Bağlı Olmayan Taahhüt
İİK’nun 111.maddesinin 1.fıkrasında, borçlunun alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeyi taahhüt etmesi ve birinci taksiti de derhal vermesi halinde icra muamelerinin duracağı kabul edilmiştir. Bunun için alacaklının rızası aranmamaktadır. Bu sebeple alacaklı satış talep etmeden önce borçlu, bir taksidini peşin vermek koşuluyla taahhütte bulunarak icra muamelelerini durdurabilir ve haczelilen mallarının satışını engelleyebilir6. Maddenin 2.fıkrasında bunun için borçlunun kafi malının haczedilmiş olması ve her taksidin borcun dörtte birinden aşağı olmaması, taksitlerin aydan aya ödenmesi ve bu ödeme süresinin de üç ayı geçmemesi gerektiği belirtilerek aslında alacaklının rızası alınmamış olsa da alacaklıyı güvence altına alma amacına öncelik verilmiştir. Borçlunun İİK.m.111/1-2’ye dayanarak taksitle ödeme talebinde bulunabilme şartlarını tek tek sıralamak gerekirse
– Borçlunun talebinin alacaklının satış talebinden önce olması gerekir. Satış talebinden sonra yapılan taahhütler alacaklıyı bağlamaz ve takibi durdurmaz.
– Borçlunun, alacaklının alacağını karşılacak değerde malının haczedilmiş olması gerekir. Yani maddeye dayanılarak yapılan taahhüt hacizden sonra satıştan önceki bir aralığı
kapsamakta olup bu aralık dışında yapılan taahhütler geçerli olmayacaktır. Bu sebeple taahhüdün ihlali halinde borçlunun cezalandırılması da mümkün olmayacaktır7.
– Taksitlerden birinin peşin ödenmesi gerekir. Taksitlerin her birinin borcun en az dörtte biri kadar olması gereklidir.
– Geriye kalan üç taksidin ödenmesi süresinin aydan aya en fazla üç ay kadar olabilmesi gerekir.
Borçlu taahhüt ettiği bu taksitlerden birini zamanında ödemezse takibe kalındığı yerden devam edilir ve bundan sonrası için ancak alacaklının rızası ile takip durabilir8. Alacaklının talebi ile borçlunun malları satılıp paraya çevrilebilir. Bu noktadan sonra alacaklının kabulü olmadan borçlunun göstereceği hiçbir çaba ve yapacağı hiçbir ödeme(alacağın tamamı dışında ) takibi durduramaz.
İİK.m.111/1-2’ye göre yapması gereken ödemeleri süresinde yapmayan borçlu aleyhine alacaklı icra mahkemesine şikayette bulunarak borçlunun üç aya kadar hapisle tazyikini de isteyebilir9.
Alacaklının rızası olmadan m.111/1-2.çerçevesinde yapılan taahhüt kanundaki şartlardan başka şekilde yapılamaz ve koşula bağlanamaz10. Ödeme taahhüdünün kayıtsız ve şartsız yapılmış olması gerekmekte olup, herhangi bir şarta bağlı olarak yapılan taahhüt geçersiz olup İİK.m.340’ın uygulanması mümkün değildir.
abb. Alacaklının Rızasına Bağlı Taahhüt
Alacaklının rızasına bağlı taahüt kanunda özel olarak düzenlenmiş bir konu değildir. Buna haciz isteme süresine ilişkin 78/2.maddesinde, satış isteme sürelerine ilişkin 111/3 maddesi ile hapis tazyikini düzenleyen 340.maddelerinde değinilmiştir11.
Bu maddeler çerçevesinde alacaklının rızası ile hacizden önce veya satış talebine kadarki her aşamada kesinleşen ödeme emri varsa borçlunun taahhütte bulunması mümkündür. Taahhüt için alacaklı ve borçlunun icra dairesinde hazır olması gerekmektedir. Hzır değillerse borçlu tarafından yapılan taksitle ödeme teklifinin alacaklıya mıhtıra ile bildirilmei ve alacaklının bu teklifi kabul etmesi gerekmektedir. Kabul de borçluya tekrardan mıhtıra ile bildirilir ve taahhüt sözleşmesi kurulmuş olur12.
Alacaklı ve borçlu hazırlarsa icra müdürü tarafından tarafların kararlaştırdıkları taksitleri ve ödeme şekillerinin açıça yazılı olduğu bir ödeme planı hazırlanır. Hazırlanan ödeme
planının altında hem borçlunun, hem alacaklının hem de icra müdürünün imzasının olması şarttır. Bunlardan birinin imzasının eksik olması taahhüdü geçersiz kılar ve buna dayanılarak borçlunun cezalandırılmasının talep edilmesi mümkün değildir.
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2004/9390 Esas, 2004/12147 Karar ve 25.11.2004 tarihli kararında “Taahhüdü ihlal suçundan yargılanan sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir. Sanığın taahhüdünü içeren tutanakta, alacaklı vekilinin kabul beyanı olmadığı gibi taahhüdün kabul edildiğine dair muhtıra da bulunmamaktadır. Bu durumda taahhüt geçersiz olduğundan atılı suç oluşmamasına rağmen yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir“ denilerek kabul beyanının tutanakta bulunmasının ya da taraflar hazır değilse durumun muhtıra ile taraflara bildirilmesinin şart olduğu bu şartlar yoksa borçlu hakkında ceza verilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir13.
Vekilin alacaklı yerine taahhüdü kabul edebilmesi için, özel yetki olan kabul yetkisinin olması gerekmektedir. Fakat kabulün illa taahhüdü kabul şeklinde vekaletnamede yer almasına gerek olmayıp, davayı kabul yetkisi ile de vekil taahhüdü kabul edebilir14. Fakat Yargıtayın vekilin genel vekaletname ile de kabul ya da icapta bulunabileceği yönünde kararları da mevcuttur15. Fakat taahhüdü ihlal suçu neticesinde bir kimsenin hapisle tazyiki sonucunu doğurduğundan bu konuda özel yetkinin olması gerektiğini düşünmekteyim. Zira kural olarak davalarda kabul, feragat, sulh gibi önemli işlemler özel yetkiye bağlanmıştır. Icrada yapılan bu işlemin de neticesi itibariyle önem arzettiği ve vekilin özel yetkisinin bulunması gerektiği kanaatindeyim.
İİK.m.111/1-2 gereğince borçlu tarafından bulunan taahhüt ile alacaklının rızası ile bulunulan taahüt arasındaki farklılıklara bakarsak, ilkinde hacizden sonra satış talebinden önce alacaklının rızasına gerek olmaksızın borçlu talepte bulunabilirken, ikincisinde geçerli ve kesinleşmiş bir ödeme emrinden sonra ve satış talebinden önce her aşamada alacaklının kabulü ile borçlunun talebi mümkün hale gelebilir.
İİK.m.111/1-2 gereğince hacizden sonra yapılan taahhüt kanundan kaynaklanmakta olup, ihlal edilen kamu otoritesi olduğu için anayasanın 38.maddesine aykırılıktan bahsedilemeyecektir16. Yine alacaklının rızası ile yapılan taahhüt de her ne kadar sözleşmeden kaynaklanmış olsa da eğer borçlunun sorumluluğu, borç miktarı ve tüm taksitlerdeki yükümlülükler açıkça yazılmışsa burda da borçlunun sorumluluğuna gidilmesinde Yargıtay bir sakınca görmemiştir17.
ac. Borcun Tamamı, Taksit Miktarı ve Tarihlerinin Açık Olarak Belirtilmesi
Borçlunun taahhüdü ihlal sebebiyle cezalandırılabilmesi için icra müdürlüğünde düzenlenen taahhütte borcun tamamının tüm ferileri ile birlikte yazılmış olması ve her taksidin tarih ve miktarının açıkça yazılmış olması gerekmektedir18. Burada borcun tamamından kasıt sadece asıl alacak değil, vekalet ücreti, masraflar, faiz ve tüm kalemlerin açık açık yazılması ve buna göre taksitlendirme yapılması gerekmektedir. Tarafların mutlaka borcu birden fazla taksite bağlamış olmaları da gerekli değildir. Örneğin borcun tamamının ileri bir tarihte ödenmesi de kararlaştırılabilir19. Fakat bu halde dahi hazırlanan ödeme planında alacağın tamamının ve tüm ferilerinin açıkça yazılması gerekmektedir. Aksi halde hazırlanan ödeme emrine dayanılarak verilen taahhüt geçersiz olacak ve borçlunun 340.madde gereğince cezalandırılması söz konusu olamayacaktır. Zira ödenecek toplam toplam miktarın rakamsal olarak net biçimde belirlenmemesi halinde tarafların hangi miktar için icap ve kabulde bulunduklarının tespiti mümkün olmayacaktır. Böyle bir durumda ihlalin cezai sorumluluk doğurmasının beklenmesi de doğru olmayacaktır20.
Yargıtay 16.Hukuk Dairesi 2009/445 Esas, 2009/935 Karar ve 23.02.2009 tarihli kararında “Dosya içerisindeki taahhütnamenin incelenmesinden de görüleceği üzere borçlu, borç miktarını belirlenen tarihler içerisinde ödemeyi taahhüt etmiş, son ödeme tarihi olan 15.12.2007 tarihinde ise, borcunu tüm fer’ileriyle birlikte ödemeyi taahhüt etmiştir. 15.12.2007 tarihinde ödenecek miktarın hiçbir kuşkuya yer vermeksizin belirlendiğinden, eş anlatımla borcun ve taahhüdün miktarının açık olarak saptandığından söz edilmesi mümkün değildir. Hal böyle olunca, itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir“ diyerek istikrar kazanmış diğer içtihatlar gibi borç miktarının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmiş olması gerektiğini kabul etmiştir21
ad. Ödeme Taahhüdünün Asgari Ücretin Üstündeki Para Alacağına İlişkin Olması
Taahhüdü ihlal suçunun oluşması için gerekli olan diğer şartlardan biri de borç ödeme taahhüdünün asgari ücretin üstündeki para alacaklarına ilişkin olmasıdır22. Borçlunun İİK.m.340 gereğince cezalandırılabilmesi için takibe konu alacağın para borcu olması gerekmektedir.
14 Nisan 2001 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 621723 sayılı Kanunun 6.maddesi ile İİK‘nın 354.maddesine “Nafaka alacaklarına ilişkin takipler hariç, alacak miktarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında kalan takiplerde bu Kanunda öngörülen disiplin ve tazyik hapsi uygulanmaz ”fıkrası eklenmiştir24. Böylelikle asıl alacak miktarının asgari ücretin altında olması halinde
taahhütname usulüne uygun yapılmış olsa da borçlunun cezalandırılması mümkün olmayacaktır.
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2012/579 Esas, 2012/940 Karar ve 08.02.2012 tarihli kararında; “Yasaların geriye yürümezliği ilkesi esas olmakla birlikte, lehe olan yasal düzenlemeden, haklarındaki hüküm kesinleşmiş olan ilgililerin yararlanması gerektiği de Ceza Hukukunun temel prensiplerindendir. Hal böyle olunca anılan yasanın, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle geçerli olan brüt asgari ücret miktarının altında kalan alacak miktarlarına ilişkin takipler nedeniyle yapılan şikayetler sonucu verilen (nafaka alacaklarına ilişkin takipler hariç) disiplin ve tazyik hapsi cezaları hakkında uygulanması gerekecektir. Buradaki alacak miktarından ne anlaşılması gerektiğinin saptanması zorunlu hale gelmiştir. Dairemizce de benimsenen yüksek 12. Hukuk Dairesi’nin yerleşik uygulamalarına göre asıl alacağın, takibe konulan ve üzerine masraf, faiz ve vekalet ücreti gibi meblağların ilave edilmediği miktar olduğunun kabulü gerekmektedir. Somut olaya bakıldığında, 27.08.2010 tarihinde başlatılan ve alacak miktarı 740,77.-TL olan takipte, alacak miktarının anılan yasanın yürürlüğe girdiği tarih itibariyle geçerli olan brüt asgari ücret miktarının altında kalması nedeniyle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi isabetsizdir“denilerek takibe konu alacak miktarının asgari ücretin altında olması halinde alacaklının şikayeti ile borçlunun cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir25. Ayrıca kararda alacak miktarından kast edilenin asıl alacak olduğu da belirtilmiştir. Yani takibe konu alacak ferileri ile birlikte asgari ücretin üstünde olsa bilr eğer asıl alacak brüt asgari ücretin altında ise taahhüdü ihlal suçu oluşmayacaktır.
ae. Borç Ödeme Tahhüdünün İcra Dairesinde Yapılması
Borç ödeme taahhüdünün geçerli olabilmesi için gerekli olan şartlardan bir diğeri ise taahhüdün icra dairesinde yapılmış olmasıdır. İcra dairesi dışında yapılan taahhüt geçerli olmayacaktır. İİK’nın 340.maddesinde “111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez” denilerek ödeme şartının icra dairesinde kararlaştırılması gerektiği kabul edilmiştir. Bu sebeple haciz sırasında borçludan alınan ödeme emri geçerli olmayacaktır.
af. Taahhüdün Makul Bir Sebep Olmaksızın İhlal Edilmesi
Borçlunun taahhüdü ihlal sebebiyle cezalandırılabilmesi için ödemeleri yapamamasının makul bir sebebe dayanmaması gerekir. Eğer borçlunun makul bir sebebi varsa ihlal sebebiyle sorumluluğuna gidilemeyecektir. Makul sebebin borçlunun borcunu yerine getirmesine engel nitelikte olması gerekir26. Borçlunun göstermiş olduğu sebebin makul bir sebep olup
olmadığını tetkik mercii duruma göre takdir edecektir27. Kişinin ağır bir hastalık geçirmesi, deprem, yangın, sel baskını gibi sebepler makul sebep olarak sayılabilir28. Fakat borçlu durumunun kötü olduğunu bilerek ödeme taahhüdünde bulunmuşsa sonradan bu sebebe dayanarak makul sebep sunma yoluna gidemez. Zira başından ödeyemeyeceğini bildiği bir sorumluluk altına bile bile girmiş olması onu sonradan bunu sebep yapma hakkından alıkoyar29.
Yargıtay verdiği karaların çoğunda borcunu ödememe ile ödeyememe arasındaki farka önem vermiş ve bu durumun özellikle araştırılması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca çokça tartışılan bir konu olan taahhüdü ihlal sebebiyle ceza verilmesinin Anayasanın 38.maddesine aykırılığı hususunda da ödeme gücü olmasına rağmen ödemiyorsa cezalandırılması gerektiği yönünde kararlar vermiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/104 Esas, 2004/120 Karar 25.05.2004 tarihli kararında “Uyuşmazlık, Anayasanın 38. maddesine eklenen “hiç kimse sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonamaz” hükmünün taahhüdü ihlal suçları yönünden uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir. Üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren Anayasal düzenleme çerçevesinde sanığın borcunu hangi nedenlerle ödemediği araştırılmalıdır. Anayasa borcunu ödemeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu ödeyemeyeni korumaktadır. Ödeme gücü olduğu halde borcunu ödemeyenin ise cezalandırılması gerekir30diyerek usule uygun olarak alınmış olan taahhüdü ihlal sebebiyle ceza verilmesinin Anayasanın 38.maddesine aykırı olmadığını kabul etmiştir.
Burada üzerinde durulması gereken konu borçlu, ödeme gücünün olmadığını bile bile taahhütte bulunmuşsa eğer bu durumda cezalandırılabilecek mi? Böyle bir durumda ödeyememe söz konusudur ve Yargıtay’ın yukarıdaki kararı gereğince ceza verilmemesi gerekir. Fakat durumunu bile bile taahhütte bulunan borçlunun burada bu savunmanın arkasına sığınmaması gerektiği düşüncesindeyim. Zira bunun kabulü büyük sorunlar doğuracak ve her borçlu sırf alacaklıyı oyalamak ya da kötü niyetli olarak süreci uzatmak için bunu kullanma yoluna gidebilecektir. Bu sebeple bunun makul sebep kabul edilemeyeceği kanaatindeyim.
b. Suçun Manevi Unsuru
İİK’nın 340.maddesinde düzenlenen tazyikle hapis cezası kasten işlenebilecek bir suç olup, taksirle işlenmesi mümkün değildir. Burada borçlunun makul bir sebebi olmaksızın, usule uygun ve geçerli olan ödeme taahhüdünü yerine getirmemiş olması gerekir.
C. SUÇUN CEZASI
İİK’nın 340.maddesinde borçlunun “…üç aya kadar tazyikle hapsi” denilerek verilecek cezanın üst sınırı belirlenmiştir. Buna göre borçlu aynı taahhüt sebebiyle en fazla üç aya kadar tazyikle hapis cezasına çarptırılabilecektir. Örneğin borcunu üç taksitte ödemeyi taahhüt eden borçlu için alacaklı şikayette bulundu ve borçlu üç ay tazyik hapsine mahkum oldu ve cezası infaz edildi. Bundan sonraki taksitlerin ihlali sebebiyle borçlu için tekrardan tazyik hapsine
karar verilmesi mümkün olmayacaktır. Zira verilen üç aylık ceza zaten üst sınırı teşkil etmekteydi. Yargıtay 16.Hukuk Dairesi 2011/1879 Esas, 2011/8825 Karar, 13.12.2011 tarihli kararında “Sanık, ödeme taahhüdünü ihlal suçundan yargılanmıştır. Tazyik hapsine ilişkin taksidin ödenmesi veya vazgeçme, sonraki taksitlerde yaptırım uygulanmasına engel teşkil etmez. Bu nedenle cezanın infazı sırasında söz konusu taksidin ödenmesi halinde sanık tahliye edilecek, ancak sonraki taksidin ödenmemesi halinde söz konusu eylem yeniden yaptırım gerektirecektir. Ancak taksidin ödenmemesi üzerine üç aya kadar tazyik hapsi cezasının tamamı infaz edilmişse sonraki ihlallere yaptırım uygulanamaz. Somut olayda, ilk taksidin ödenmemesi üzerine borçlunun tazyik hapsi ile cezalandırılmasına karar verilmiş; vazgeçme üzerine cezanın kaldırılmasına karar verilmiştir. Cezanın tamamının infaz edilip edilmediği araştırılmadan sonraki taksidin ödenmemesi nedeniyle açılan davanın yazılı gerekçelerle düşürülmesine karar verilmesi hatalıdır31“belirttiğimiz durumu vurgulamıştır.
Konuyla ilgili aynı dairenin başka bir kararı,“ Taahhüdü ihlal suçunun doğabilmesi için ödenecek toplam borç miktarının rakamsal olarak, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer olmayacak şekilde belirlenmesi gerekir. Somut olayda, ödeme taahhüdü verilirken dosya borcu hesaplanıp ödenecek miktar rakamsal olarak gösterilmemiştir. Bu halde anılan suç oluşmaz. Öte yandan 01.06.2005 tarihinden önce işlenen taahhüdü ihlal eyleminde, aynı suçtan dolayı bir kez ceza verilebilir. Anılan tarihten sonra ise her bir borç taksidinin ödenmemesi halinde borçlu yeniden yargılanabilir. Ancak aynı borçtan dolayı verilecek tazyik hapsinin süresi 3 ayı geçemez“denilerek aynı taahhütten dolayı verilecek olan hapis cezasının üç ayı geçemeyeceği belirtilmiştir32.
İİK’nın 340.maddesi gereğince borçluya verilecek olan tazyik hapsinde koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanması söz konusu değildir. Yargıtay 11.Ceza Dairesi 2013/15517 Esas, 2013/10940 Karar, 27.06.2013 tarihli kararında, “Sanık, ödeme taahhüdünü ihlal suçundan yargılanmış ve yapılan yargılama sonunda sanığın tazyik hapsi ile cezalandırılmasına ve kararın kesinleşerek infaza verilmesine müteakip hükümlünün cezasının hak ederek salıverilme tarihine kadar denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilmiştir. Denetimli serbestlik tedbiri ve koşullu salıverilme hapis ve adli para cezalarına mahkum olan hükümlüler yönünden uygulanabilir. Disiplin ve tazyik hapsi bir “hapis” cezası değildir. Disiplin hapsi ve tazyik hapsi kararları tekerrüre esas alınamaz, adli sicil kayıtlarına işlenemez, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirleri hükümlerine tabi değildir. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır33“ diyerek tazyik hapsine ilişkin kararların koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı ve bu kararların sicile işlenmediği, tekkerrür hükümlerine tabi olmadığı açıklanmıştır.
D. SONUÇ
Taahhüt kural olarak bir şeyin yapılması ya da yapılmaması yönünde söz verme olarak tanımlanabilmektedir. Borçlunun İİK’nın 340.maddesi uyarınca cezalandırılabilmesi için öncelikle alınan tahahüdün icra müdürlüğünde alınması, borcun tamamının ve tüm ferilerinin tutanakta açıkça belirtilmiş olması, taksit miktarlarının netleştirilmiş olması gerekmektedir. Bunlardan birinin eksik olması halinde borçlunun cezalandırılmasına karar verilemeyecektir.
Taahhüdü ihlal alacaklının rızası ile ödeme emrinin kesinleşmesi ile satış talebine kadarki aralıkta her zaman yapılabilir.İİK 111/1-2 de düzenlenen taahhüt ancak hacizden sonra yapılabilir. Alacaklının rızası aranmamaktadır. Bunun yapılabilmesi için haciz yapılması şart olup , yapılmamış olması halinde ve alacaklının da rızası yoksa taahhüt geçersiz kabul edilir.
Anayasanın 38.maddesi uyarınca kimsenin borcundan dolayı cezalandırılmaması ilkesinin istisnaları arasında yer alan İİK 340 kural olarak makul sebebi olmadan borcunu ödemeyen kimselerin cezalandırılmasını sağlamaktadır. Yine söz konusu cezanın kanundan kaynaklandığı, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi olarak değerlendirilemeyeceği yönündeki kabullere dayanılarak Anayasaya aykırılık olmadığı kabul edilmiş ve Anayasa Mahkemesi de önüne gelen olayda bu yönde karar vermiştir.
Taahhüde uymama sebebi makul ve kabul edilebilir bir sebep ise borçluya ceza verilmesi mümkün olmayacaktır. Makul sebebi tetkik mercii taktir edecektir.
İİK.m.340‘ a dayanılarak borçluya verilebilecek tazyik hapsi en fazla üç ay olabilecektir. Kanun bu konuda sınırlama getirmiştir. Aynı taahhüt sebebiyle bir kimseye üç ay tazyik hapsi cezası verilmişse sonraki taksitlerin ihlali halinde yeniden ceza verilemeyecektir.
Tazyik hapsine ilişkin hüküm ceza uygulamasındaki koşullu salıverilme ya da denetimli serbestlik ilkelerine tabi değildir. Yine verilen tazyik hapsi borçlunun siciline işleyemeyeceği gibi tekerrür hükümlerinin de uygulama alanı yoktur.
KAYNAKÇA
Günay, Mehmet ; İcra Suçları, Ankara, 2014, Seçkin /Hukuk Yayınları.
Kuru, Baki, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, İkinci Baskı, Adalet Yayınları.
Özkan, Hasan, İcra Suçları ve Cezaları, İstanbul, 2014. Ercan, İbrahim, makale, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakultesi Dergisi www.selcuk.edu.tr
Uyar, Talih, Takip Hukukunda Ödeme Şartını İhlal Suçu, makale, , Ankara Barosu Dergisi, www.ankarabarosu.org.tr. Netvork Yazılım İçtihat Programı, www.icranet.com. Yargı Dünyası İçtihatları, www.yargıdünyası.com. www.kararevi.com.